Grevdeki Temel Conta işçileri ‘Barajsız sendika, yasaksız grev, güvenceli iş’ kampanyasını tartıştı
Emek Partisi İzmir İl Örgütü, sendikal hakları için 72 gündür grevde olan Temel Conta işçileriyle “Barajsız sendika, yasaksız grev, güvenceli iş” kampanyasını konuştu.
İzmir – Emek Partisi İzmir İl Örgütü, patronun sendikayı tanımaması, sefalet ücreti dayatması ve kötü çalışma koşulları nedeniyle 72 gündür grevde olan Temel Conta işçilerine ziyarette bulundu.
Emek Partisi’nin başlatmış olduğu “Barajsız sendika, yasaksız grev, güvenceli iş” kampanyasının ve sendikal örgütlenme önündeki engellemelerin konuşulduğu ziyarete Çalışma Ekonomisti Dr. Özgür Müftüoğlu, Dr. Arif Koşar ve Avukat Barış İpek de katıldı.
“Patron sendika ve grev hakkımızı ihlal ettiğinde bir yaptırımı yok”
Temel Conta işçileri adına konuşan iş yeri temsilcisi Sinem Kaya, patronların işçilerin haklarını keyfi olarak tanımadığını belirterek, “Burada biz bunu yaşıyoruz. Biz bir yıl önce örgütlendik. Sendika yetki belgesi geldi ama patron işkoluna, kişi sayısına itiraz etti ve süreyi uzattı. O süre uzadıkça sendikalı olan arkadaşlara olan baskı daha çok arttı. Hasta arkadaşlarımızın ilaçlarını vermeme, greve çıkanları içeriye aldırmama gibi… Patron içeride sendikalı ve sendikasız diye işçileri ayırdı. Ancak asıl sıkıntı bunun bir yaptırımı yok sendika bizim anayasal hakkımız, grev de bizim hakkımız ama patron masaya oturmadığı, ben sendikayı istemiyorum dediği zaman bunun bir yaptırımı yok. O zaman bu nasıl bizim anayasal hakkımız oluyor? İşçiler o zaman bu anayasal hakkı nasıl kullanacak patronlara karşı” diye konuştu.
Ziyarette konuşan EMEP İzmir İl Yöneticisi Nuray Öztürk, giderek daha güvencesiz bir çalışma rejimi yaratıldığına dikkat çekerek, “Patronlar daha güvencesiz, daha örgütsüz, esnek çalışma ve ucuz işçi istiyor. Bunun için de Şimşek programı, 12. Kalkınma Planı gibi bir program hazırladılar ve bu plan programın sonucunu da yaşıyoruz” diye konuştu.
“Bütün işten çıkartmalar yasaklanmalı”
Emek Partisi İzmir İl Başkanı Elif Çuhadar ise sendikal örgütlenme önündeki baskıların giderek arttığına değinerek, “Sendikalaşma süreci garip bir sarmalın içerisinde boğuluyor. Mücadele yürütülen ve yetki alınan yerlerde öyle baskılar, işten çıkarmalar devreye sokuluyor ki, işçiler fabrikaya döndüğünde bu sefer de yetki düşmüş oluyor. Dolayısıyla yetki başvurusu olduğu anda bütün işten çıkartmalar yasaklanmalı ve sendika üyeliklerine dair istifalar kabul edilmemeli. Bunlar talep olarak öne çıkarılmalı. İnsanlar gizli saklı oturuyorlar sendikaya üye olalım diye konuşuyorlar. Çünkü patron duyarsa işten atılacağını biliyor” ifadelerini kullandı.
“Sendikal hakların kaldırılması aynı zamanda yaşam hakkının ihlalidir”
Daha sonra konuşan Dr. Özgür Müftüoğlu, demokrasinin, özgürlüklerin böylesine daraltıldığı bir süreç içerisinde haklar için mücadele etmenin son derece önemli olduğunu belirterek, Temel Conta işçilerinin mücadelesini selamladı.
Buradaki mücadelenin yalnızca ekonomik olmadığını kaydeden Müftüoğlu, “Baktığımız zaman bugün Türkiye’de hukuksuzlukların, haksızlıkların büyük ölçüde çalışma hayatından başladığını görüyoruz. Yani önce işyerinde hukuksuzluk başlıyor, demokrasi ortadan kaldırılıyor. İşçilerin örgütlenme hakkı başta olmak üzere toplu sözleşme hakkı, grev hakkı temel haklar ortadan kaldırılıyor. Bu sadece sendikal hakların kaldırılması diye geçiştirilecek bir şey değil, çünkü bu haklar aynı zamanda bizim, ailelerimizin, çocuklarımızın insanca çalışma ve yaşama hakkını da beraberinde getiriyor. Çünkü bugün bize dayatılan koşullarda ne çocuklarımızı doğru dürüst sağlıklı koşullarda yetiştirmemiz mümkün ne eğitim alma hakları mümkün ne sağlık hakkını kullanabilmeleri mümkün. Yani bizim bütün yaşantımızı etkileyen ve temel olarak baktığımızda yaşam hakkına müdahale eden, ihlal eden bir süreç” ifadelerini kullandı.
Son olarak mücadelenin ortaklaşması ve büyümesi gerektiğini vurgulayan Müftüoğlu, “İki kaşık daha fazla çorba koyma mücadelemizin karşısında kimlerin olduğunu çok net görebiliyoruz. Türkiye’nin dört bir yanındaki mücadeleleri nasıl bir araya getiririz, nasıl ortaklaştırabiliriz bunun için daha fazla kafa yormamız gerek” diye konuştu.
“Sendikalaşma önündeki engellemeleri cezalandıracak bir yasal düzenlemeye ihtiyaç var”
Ardından konuşan Dr. Arif Koşar da hukukun patronlar tarafından dikkate alınmadığını belirterek, “Sendikal örgütlenme önünde bir dizi engeller sıralanıyor. Bu anayasal bir suç. Bu suçun cezasını kim verecek? Hangi hukuk, hangi mahkeme? Şimdi bu kampanyayı, bu yasa tasarısını tam da bunun için hazırlıyoruz. İşçiler sendikaya üye olduğu zaman işçilerin sendikaya üye olmasını engelleyen işveren suç işliyor ve cezalandırılmalı. Şimdiki yasada da bunlar var ama gerçekten cezalandırılacak bir düzenlemeye ihtiyaç var. Bu sadece düzenlemeyle de olmaz. Bu yasayı uygulattıracak bir güce ihtiyaç var. Bu güç de örgütlenerek, sendikalarla, siyasi partilerle oluyor” dedi.
İşçilerin sendikalaşma hakkının engellenmesinden şikayet eden tek bir devlet yetkilisi olmadığına dikkat çeken Koşar, “Türkiye’deki düzen tam da bunun üzerine kurulmuş. Bu ülkede asgari ücret veya bir tık üstü alanlar ülkenin yüzde 70 yüzde 80’ini oluşturuyor. Bütün işçi sınıfı Türkiye’deki bir azınlık daha da zengin olsun, hiçbir ekonomik sorun yaşamasın diye çalışıyor. Hukuk denilen şey tam da bunu korumak için duruyor. Buradaki sendikalaşmayı engelleyen patrona hiçbir şey demiyor” ifadelerini kullandı.
“İşçiler kanun yapımında bizzat rol alsın, sorumluluk alsın istiyoruz”
Avukat Barış İpek ise anayasanın amalar ile dolu olduğunu vurgulayarak, “Anayasa aslında bir ama yasa. Her şeyin bir aması var. Anayasa sendikaya üye olmak haktır diyor ancak amalar ile bunu tırpanlıyor, haklarımızı geri götürüyor. Yürüttüğünüz kampanyanın önemi de burada. Bugüne kadar Türkiye’de yapılan yasalar sermayeden yana yapılmıştır ancak ne zaman işçiler, emekçiler bir araya geldi toplu karşı durduysa o yasa yapımını o zaman kendini lehlerine çevirmişler. Hiçbir zaman 600 milletvekili bir araya gelip de ‘biz işçilerin şöyle bir hakkını tanıyalım, şöyle bir kolaylık sağlayalım’ demediler, demezler de. Bizim bu kampanyadaki nihai hedefimiz Türkiye’de işçilerin emekçilerin en acil taleplerinden bir kısmı için bile olsa en azından işçiler kanun yapmada bizzat kendileri rol alsın, sorumluluk üstlensin istiyoruz. Türkiye’deki sendikal haklar anlamında iş yerindeki örgütlenmeler anlamında yaşadığımız sorunlar neler? Bu sorunların çözümleri nasıl olmalı? Bu sorunların çözümlerine dair nasıl bir anayasal düzenleme olmalı? Buna işçiler, emekçiler, sendikalı sendikasız işyerleri karar versin biz de bunun aracısı olalım” ifadelerini kullandı. (Evrensel)
Evrensel'i Takip Et